Ela
New member
Yönetişim: "Kimseyi Kırmadan, Herkesin Birlikte Oynayacağı Bir Oyun"
Merhaba forumdaşlar!
Bugün, belki de hayatımızda “yönetim” dediğimizde aklımıza gelen katı, ciddi ve bazen çok sıkıcı olan o kelimenin arkasına biraz renk katmak istiyorum. Yönetişim, evet, bu belki de en az eğlenceli terimlerden biri olabilir; ama buradayız ve bu kez ona mizahi bir şekilde bakacağız!
Bence yönetişim, aslında herkesin el birliğiyle işini yürüttüğü bir dansa benziyor. Tıpkı bir dans gibi, herkesin hareketleri birbirine uyum sağlamak zorunda! Eğer bir kişi “sağa” diye dönerse, herkes aynı zamanda “sağa” dönecek! Ama biri yanlış adım attığında, diğerlerinin de dengesi bozulur. İşte bu yüzden yönetişim, aslında bir işbirliği sanatıdır. Hadi, şimdi yönetişimin temel özelliklerini keşfe çıkalım, ama bu sefer ciddi bir şekilde değil, biraz da eğlenceli bir gözle!
1. Katılımcılık: Herkesin Söz Hakkı Var, Bunu Unutmayın!
Yönetişimin belki de en eğlenceli ve en “demokratik” yönü katılımcılıktır. Hepimiz, kafamıza göre kendi başımıza bir şeyler yapmayı seviyoruz, değil mi? Ama yönetişimde işler öyle yürümüyor! Katılımcılık demek, herkesin fikirlerini bir araya getirip, bu fikirleri birleştirerek en doğru yolu bulmak demek. Yani, tek başına karar vermek yok!
Bir yönetici ne kadar stratejik ve analitik olabilir? Örneğin, erkekler genellikle çözüm odaklıdır; “Hadi bakalım, bir çözüm bulalım!” dediklerinde, yönetişimde gerçekten önemli bir özellik ortaya çıkar. Ama unutmayın, çözüm bulmak sadece tek kişinin işi değildir!
Bir kadın olarak da söylemeliyim ki, yönetişimde empati ve duygu yönetimi de çok önemli. Katılımcılığın tam anlamıyla işleyebilmesi için herkesin sesinin duyulması gerekir. Yani, “Evet, sen de söyle, sen de fikrini belirt” demek de yönetişimin önemli bir parçasıdır! Hep birlikte daha iyi işler çıkarabileceğimizin farkındalığı, başarının anahtarıdır.
2. Şeffaflık: “Kayıt Tutma Zamanı!”
Yönetişimin diğer temel özelliği şeffaflıktır. Yani, kimse kimseyi kandırmasın, göz var nizam var! "Ne var ne yok?" dediğimizde, her şey apaçık olmalı. Eğer biri bir şeylerin arkasında dolap çevirmeye çalışıyorsa, bu “yönetişim” değil, “hükümet” olur!
Evet, şeffaflık bir yönetimin en iyi arkadaşıdır. Erkekler bu noktada analitik bakarak, “Veriler, raporlar!” diyecektir. Kadınlar ise, “Hadi, herkesin de kendini rahat hissetmesini sağlayalım, açıklama yapalım, herkes güvende hissetsin” diyecektir. Şeffaflık, birbirimize güven duymamızı sağlar. Çünkü kimse, “Beni niye çağırmadılar?” demek istemez!
Düşünün, büyük bir toplantı yapıyorsunuz ve birinin sürekli arka planda iş çevirip durduğunu fark ettiniz. “Benim fikrim bu” dediğinde, herkes birbirine bakıp, “Acaba gerçekten bu kişi doğruyu mu söylüyor?” diye düşünür. İşte şeffaflık burada devreye girer ve herkesin neyin, neden yapıldığını bilmesi sağlanır.
3. Hesap Verebilirlik: Yapılacaklar Listesi Burası!
Yönetişimin olmazsa olmaz özelliklerinden biri de hesap verebilirliktir. Yani, kimse tek başına “eyvah, unuttum” diyemez! Yöneticiler ve yöneticilerden herkes, ne yaptıklarını, ne zaman yaptıklarını ve neden yaptıklarını açıkça açıklamak zorundadır.
Bu özellik, aslında bir aile içindeki dinamiklere de benzer. Erkekler, genellikle çözüm odaklı olduklarından, “Ne zaman bu işi yapacak ve hangi adımları atacağız?” gibi somut bir soruya odaklanırken, kadınlar biraz daha ilişki odaklı olup, “Hadi bu işi yapalım ama nasıl hissettiğimizi de paylaşalım!” derler. Her ikisi de doğru bir yaklaşım; çünkü hesap verebilirlik, hem işin ne zaman ve nasıl yapılacağını netleştirirken, hem de sürecin duygusal yükünü anlamamıza yardımcı olur.
Eğer bir kişi, “Ben bu projeyi tamamlayacağım” demişse, o kişi gerçekten sorumluluk almalı ve sonuca gitmelidir. Yoksa, tüm sistemde bir aksama olur, tıpkı bir futbol takımının gol atmak için birbirinden bağımsız hareket etmesine benzer şekilde.
4. Adalet: Herkes Hak Ettiğini Almalı!
Ve tabii ki adalet! Yönetişimde adalet, her bireye eşit fırsatlar sunmak demektir. Bunu bir futbol maçı gibi düşünün: Her oyuncuya aynı sayıda pas verilmeli, her oyuncunun gücü kadar katkı yapması sağlanmalıdır. Eğer biri “Futbolu ben daha iyi oynuyorum!” diyerek, diğerlerini dışlar ve oyunu tek başına oynamaya çalışırsa, bu yönetişim değil, şov olur!
Erkekler stratejik bakarak, “Evet, sonuçta herkes kendi gücünü ortaya koymalı!” derken, kadınlar adaletin önemini vurgular: “Herkesin eşit şansa sahip olması, ekip olarak daha güçlü olmamızı sağlar.” Bu iki bakış açısı birleştiğinde, bir organizasyonda adalet sağlanır ve herkes “futbolu” kazanmak için aynı şartlar altında çaba sarf eder.
Sonuç: Yönetişimde Birlikte Güçlüyüz!
Yönetişim, aslında bir ekip oyunudur. İster evde, ister iş yerinde, ister toplumda olsun, herkesin bir arada çalışması, fikirlerini paylaşması, işin içinde bir parça emek vermesi gerekir. Birlikte hareket ederek, her türlü zorluğu aşabiliriz!
Hadi forumdaşlar, şimdi sizlere soruyorum: Yönetişimi en çok hangi alanda gördünüz? Evdeki kararlar mı, iş yerindeki toplantılar mı, yoksa sosyal projelerdeki organizasyonlar mı? Yönetişimde katılımcılık ve şeffaflık nasıl işler sizce?
Yorumlarınızı bekliyorum!
Merhaba forumdaşlar!
Bugün, belki de hayatımızda “yönetim” dediğimizde aklımıza gelen katı, ciddi ve bazen çok sıkıcı olan o kelimenin arkasına biraz renk katmak istiyorum. Yönetişim, evet, bu belki de en az eğlenceli terimlerden biri olabilir; ama buradayız ve bu kez ona mizahi bir şekilde bakacağız!
Bence yönetişim, aslında herkesin el birliğiyle işini yürüttüğü bir dansa benziyor. Tıpkı bir dans gibi, herkesin hareketleri birbirine uyum sağlamak zorunda! Eğer bir kişi “sağa” diye dönerse, herkes aynı zamanda “sağa” dönecek! Ama biri yanlış adım attığında, diğerlerinin de dengesi bozulur. İşte bu yüzden yönetişim, aslında bir işbirliği sanatıdır. Hadi, şimdi yönetişimin temel özelliklerini keşfe çıkalım, ama bu sefer ciddi bir şekilde değil, biraz da eğlenceli bir gözle!
1. Katılımcılık: Herkesin Söz Hakkı Var, Bunu Unutmayın!
Yönetişimin belki de en eğlenceli ve en “demokratik” yönü katılımcılıktır. Hepimiz, kafamıza göre kendi başımıza bir şeyler yapmayı seviyoruz, değil mi? Ama yönetişimde işler öyle yürümüyor! Katılımcılık demek, herkesin fikirlerini bir araya getirip, bu fikirleri birleştirerek en doğru yolu bulmak demek. Yani, tek başına karar vermek yok!
Bir yönetici ne kadar stratejik ve analitik olabilir? Örneğin, erkekler genellikle çözüm odaklıdır; “Hadi bakalım, bir çözüm bulalım!” dediklerinde, yönetişimde gerçekten önemli bir özellik ortaya çıkar. Ama unutmayın, çözüm bulmak sadece tek kişinin işi değildir!
Bir kadın olarak da söylemeliyim ki, yönetişimde empati ve duygu yönetimi de çok önemli. Katılımcılığın tam anlamıyla işleyebilmesi için herkesin sesinin duyulması gerekir. Yani, “Evet, sen de söyle, sen de fikrini belirt” demek de yönetişimin önemli bir parçasıdır! Hep birlikte daha iyi işler çıkarabileceğimizin farkındalığı, başarının anahtarıdır.
2. Şeffaflık: “Kayıt Tutma Zamanı!”
Yönetişimin diğer temel özelliği şeffaflıktır. Yani, kimse kimseyi kandırmasın, göz var nizam var! "Ne var ne yok?" dediğimizde, her şey apaçık olmalı. Eğer biri bir şeylerin arkasında dolap çevirmeye çalışıyorsa, bu “yönetişim” değil, “hükümet” olur!
Evet, şeffaflık bir yönetimin en iyi arkadaşıdır. Erkekler bu noktada analitik bakarak, “Veriler, raporlar!” diyecektir. Kadınlar ise, “Hadi, herkesin de kendini rahat hissetmesini sağlayalım, açıklama yapalım, herkes güvende hissetsin” diyecektir. Şeffaflık, birbirimize güven duymamızı sağlar. Çünkü kimse, “Beni niye çağırmadılar?” demek istemez!
Düşünün, büyük bir toplantı yapıyorsunuz ve birinin sürekli arka planda iş çevirip durduğunu fark ettiniz. “Benim fikrim bu” dediğinde, herkes birbirine bakıp, “Acaba gerçekten bu kişi doğruyu mu söylüyor?” diye düşünür. İşte şeffaflık burada devreye girer ve herkesin neyin, neden yapıldığını bilmesi sağlanır.
3. Hesap Verebilirlik: Yapılacaklar Listesi Burası!
Yönetişimin olmazsa olmaz özelliklerinden biri de hesap verebilirliktir. Yani, kimse tek başına “eyvah, unuttum” diyemez! Yöneticiler ve yöneticilerden herkes, ne yaptıklarını, ne zaman yaptıklarını ve neden yaptıklarını açıkça açıklamak zorundadır.
Bu özellik, aslında bir aile içindeki dinamiklere de benzer. Erkekler, genellikle çözüm odaklı olduklarından, “Ne zaman bu işi yapacak ve hangi adımları atacağız?” gibi somut bir soruya odaklanırken, kadınlar biraz daha ilişki odaklı olup, “Hadi bu işi yapalım ama nasıl hissettiğimizi de paylaşalım!” derler. Her ikisi de doğru bir yaklaşım; çünkü hesap verebilirlik, hem işin ne zaman ve nasıl yapılacağını netleştirirken, hem de sürecin duygusal yükünü anlamamıza yardımcı olur.
Eğer bir kişi, “Ben bu projeyi tamamlayacağım” demişse, o kişi gerçekten sorumluluk almalı ve sonuca gitmelidir. Yoksa, tüm sistemde bir aksama olur, tıpkı bir futbol takımının gol atmak için birbirinden bağımsız hareket etmesine benzer şekilde.
4. Adalet: Herkes Hak Ettiğini Almalı!
Ve tabii ki adalet! Yönetişimde adalet, her bireye eşit fırsatlar sunmak demektir. Bunu bir futbol maçı gibi düşünün: Her oyuncuya aynı sayıda pas verilmeli, her oyuncunun gücü kadar katkı yapması sağlanmalıdır. Eğer biri “Futbolu ben daha iyi oynuyorum!” diyerek, diğerlerini dışlar ve oyunu tek başına oynamaya çalışırsa, bu yönetişim değil, şov olur!
Erkekler stratejik bakarak, “Evet, sonuçta herkes kendi gücünü ortaya koymalı!” derken, kadınlar adaletin önemini vurgular: “Herkesin eşit şansa sahip olması, ekip olarak daha güçlü olmamızı sağlar.” Bu iki bakış açısı birleştiğinde, bir organizasyonda adalet sağlanır ve herkes “futbolu” kazanmak için aynı şartlar altında çaba sarf eder.
Sonuç: Yönetişimde Birlikte Güçlüyüz!
Yönetişim, aslında bir ekip oyunudur. İster evde, ister iş yerinde, ister toplumda olsun, herkesin bir arada çalışması, fikirlerini paylaşması, işin içinde bir parça emek vermesi gerekir. Birlikte hareket ederek, her türlü zorluğu aşabiliriz!
Hadi forumdaşlar, şimdi sizlere soruyorum: Yönetişimi en çok hangi alanda gördünüz? Evdeki kararlar mı, iş yerindeki toplantılar mı, yoksa sosyal projelerdeki organizasyonlar mı? Yönetişimde katılımcılık ve şeffaflık nasıl işler sizce?
Yorumlarınızı bekliyorum!