Samsun'un neyi meşhur yiyecek ?

Irem

New member
Birlikte Keşfedelim: Samsun’un Neyi Meşhur, Yiyecekten Fazlası

Selam dostlar,

Bugün sizlerle biraz lezzetli, biraz da kültürel bir sohbet açmak istedim. Hani bazen bir şehrin kokusu burnunuza gelir, henüz adını söylemeden neresi olduğunu anlarsınız ya — Samsun tam öyle bir yer.

Ama ben sadece “Samsun’un neyi meşhur?” diye sormak istemiyorum; bu sorunun ardındaki “neden o lezzet meşhur oldu?”, “ne anlatıyor bize?” kısmını da konuşalım istiyorum. Çünkü yiyecek dediğin sadece karın doyurmaz; tarih taşır, duygu taşır, insan taşır.

I. Samsun’un Lezzetleri: Tadın İçinde Bir Tarih Saklı

Samsun denince çoğu insanın aklına ilk gelen şey belli: Bafra pidesi.

Ama aslında bu pide, sadece bir hamur işi değil; bir yaşam biçimi, bir gelenek. İncecik hamurun içinde kıyma, soğan, kuyruk yağı... fırının sıcaklığıyla buluştuğunda kokusu sokağa yayılır. Bafra’da pidenin adı bile farklı söylenir: “İçli pide.”

Yanında açık ayran, üstünde tereyağı gezdirilmiş bir dilimle o sofrada oturmak, sadece yemek değil, bir kültüre dahil olmaktır.

Bir de Terme pidesi vardır; Bafra’nın kardeşi gibi ama karakteri başka. O biraz daha kalın, biraz daha tok. Kıymalı, kaşarlı, sucuklu... ama özünde aynı deniz havasının, aynı toprağın ürünüdür.

Tabii ki sadece pide değil Samsun’un hikâyesi.

- Kaz tiridi: Kış aylarında pişen, kaz etiyle yufka ve et suyunun muhteşem birlikteliği.

- Mısır çorbası, karalahana sarması, hamsili pilav, keşkek…

Hepsi Karadeniz’in bereketinden süzülmüş tatlar.

Ama mesele sadece “ne yenir?” değil, “neden böyle yenir?” sorusudur. Çünkü Samsun’un mutfağı, tarih boyunca göçlerin, iklimin, ticaretin ve toplumsal dayanışmanın birleşimidir.

II. Küresel Perspektif: Samsun’un Lezzeti Dünyaya Nasıl Yansıyor?

Küreselleşen dünyada, yöresel mutfaklar artık sadece yerel değil, marka değerleri haline geliyor.

İtalyanların Napoliten pizzası, Japonların suşisi, Meksika’nın tacosu nasıl bir “kimlik unsuru”ysa, Samsun’un pidesi de Türkiye’nin gastronomi kimliğinde özel bir yere sahip.

Hatta son yıllarda Avrupa’da Türk restoranlarının menülerinde “Bafra Pide / Turkish Flat Pie” adıyla sunulan yemekler artıyor.

Bu sadece bir yemeğin ihracı değil; bir kültürün “dünya sofralarına oturması”.

Ama burada ilginç bir denge var:

Batı’da lezzet, bireysel deneyim olarak görülür. Şefin imzası, sunumun estetiği, hikâyenin kişiselleştirilmesi ön plandadır.

Doğu’da ise lezzet, toplumsal paylaşım demektir. “Buyur otur, birlikte ye,” cümlesi sadece nezaket değil, bir kültürel temeldir.

Bu fark Samsun mutfağında da görülür:

Yemekler “tek kişilik tabakta” değil, ortak sofrada anlam bulur.

Kaz tiridi tek başına yenmez; aileyle, komşuyla, misafirle paylaşılır.

Ve o paylaşım, yemeğin tadını katlar.

III. Yerel Dinamikler: Denizle Dağın Sofrası

Samsun’un mutfağını özel kılan şeylerden biri coğrafi çeşitlilik.

Bir taraf deniz, bir taraf yayla.

Bu yüzden hem deniz ürünleri hem de hayvansal protein ve tahıl çeşitleri sofrada yan yana durur.

Balıkla etin, sebzeyle hamurun yan yana geldiği ender mutfaklardan biridir.

Ayrıca Samsun’un tarımı — özellikle mısır, fındık, tütün ve sebze üretimi — yemeğin karakterini belirler.

Bu yönüyle Samsun mutfağı, “toprakla denizin evliliği”dir.

Ve bu evlilik, Karadeniz’in ruhunu taşır: Dalgalar kadar özgür, dağlar kadar dirençli.

IV. Erkeklerin ve Kadınların Sofra Felsefesi

Yemeğe yaklaşımda bile farklar vardır, bunu hepimiz gözlemlemişizdir.

Erkekler genelde pratiklik ve başarı hissi üzerine düşünür.

Bir erkek forumda şöyle der mesela: “Bafra pidesinin en iyisini yapan ustayı bulurum, sonra tekrar giderim. Önemli olan işi iyi yapanı bulmak.”

O, tatta ustalığı, süreçte çözümü arar.

Kadınlar ise bağ kurma ve hikâye oluşturma yönünde yaklaşır.

Bir kadın forumdaş şöyle der: “Benim anneannem kaz tiridi yapardı, hep komşulara da tabak gönderirdi. O tat, sadece damakta değil, kalpte kalıyor.”

O, yemeği bir ilişki dili olarak görür.

Ve bu iki bakış birleştiğinde mutfak sadece tat değil, anlam üretme yeri olur.

V. Evrensel ve Yerel Arasındaki Köprü

Bugün dünya mutfakları, “yerel tatların evrensel yorumu” anlayışıyla yeniden doğuyor.

Bir şef, Samsun’un pidesini trüf mantarıyla yorumluyor, başka bir şef kaz tiridini “fine dining” menüsüne taşıyor.

Kimi bu duruma “geleneği bozmak” diyor, kimi “dünyaya açılmak.”

Ama bence mesele şu:

Bir lezzetin özü korunuyorsa, o zaten yaşar.

Samsun pidesi taş fırında pişmese bile, Samsunlunun emeği, özverisi, misafirperverliği yaşadığı sürece o pide kimliğini korur.

Küresel dünyada yerel lezzetlerin var olabilmesi için iki şey gerekir:

1. Köklere sadakat — Yemeğin tarihini bilmek, kökenine saygı duymak.

2. Yeniliğe açıklık — Dünyanın değişen damak zevkine akıllıca uyum sağlamak.

VI. Lezzetin Sosyolojisi: Sofrada İnsan Hikâyeleri

Bir sofraya oturduğunuzda, aslında bir toplumun değerleriyle oturursunuz.

Samsun sofraları, dayanışmanın ve misafirperverliğin sembolüdür.

İçeri giren yabancıya “buyur” denir, boş tabak olmaz, sofradan kalkarken “afiyet olsun” demek bir ritüeldir.

Bu davranış biçimi, Anadolu’nun derin kültür kodlarını taşır.

Ve işte burada selâm gibi, yemek de bir iletişim biçimi haline gelir.

Bir lokma paylaşmak, bir gönül kapısı açmaktır.

Bu yüzden Samsun’un meşhur yemekleri sadece “tadı güzel” oldukları için değil, hikâyesi olduğu için değerlidir.

VII. Forumdaşlara Soruyorum: Sizin Sofranızda Ne Var?

Dostlar, şimdi söz sizde.

Samsun’un hangi lezzeti size bir anıyı hatırlatıyor?

Bafra pidesinin çıtırtısı mı, kaz tiridinin buğusu mu, yoksa karalahana sarmasının o ev kokusu mu?

Belki de Samsun’un meşhuru sadece bir yiyecek değil — birlikte oturup konuşabilmek, aynı tabaktan paylaşabilmek.

Çünkü bir yemeği meşhur eden şey, onun tadı kadar sofradaki ruhudur.

Siz de yazın:

Samsun’un lezzetlerinden hangisi sizin kalbinizde yaşıyor?

Bir gün oraya gittiğinizde ne yemeden dönmezsiniz?

Ve en önemlisi, o sofrada kiminle oturmak isterdiniz?

Belki de Samsun’un en meşhur yiyeceği, insanı doyuran dostlukların ta kendisidir.